3.1.1. Amasya’nın
Tarihi
Amasya’daki ilk yerleşmeler mevcut bilgilerimiz
ışığında Kalkolitik Çağa (M.Ö. 5500-3000) kadar uzanmaktadır. Kuşkusuz
Amasya’nın tarihi Kalkolitik Çağla sınırlandırılamaz. Bu nedenle denilebilir ki
Amasya’nın tarihi de Anadolu’nun tarihi kadar eskidir fakat bunu somut
temellere oturtabilmek için yoğun arkeolojik kazılar ve bilimsel araştırmalar
yapmak gerekecektir (Tarihçe (t.y), www.amasyakulturturizm.gov.tr).
Hititlerin
Amasya’daki önemli yerleşim yerlerinden biri Amasya merkez Doğantepe (Zara) beldesidir.
Bu beldede bulunmuş olan ve M.Ö. 1400-1200 yılları arasına
tarihlendirilen Hitit fırtına tanrısı teşup’a ait olan bronz heykel günümüze
intikal etmiş önemli Hitit eserlerindendir (Tarihçe (t.y), www.amasyakulturturizm.gov.tr).
Hititler,
içinde bulundukları kuraklık ve kıtlığın etkisiyle yaşadıkları bunalımlı bir
dönemde, bir görüşe göre Karadeniz dağlarının kavgacı insanları Kaşgaların
diğer bir görüşe göre ise, içinde Friglerin de bulunduğu ve Balkanlardan
Anadolu’ya gelen bazı kavimlerin akınları sonucunda M. Ö. 1190 tarihi
civarında egemenliğini yitirmişlerdir. Bu yıllarda meydana gelen yıkım, talan ve
katliamlar sonucunda Amasya’nın da içinde bulunduğu orta Anadolu’da Karanlık
Çağ olarak adlandırılan bir dönem başlamış ve 400 yıldan fazla devam
eden bu süreç hakkında elde fazla bilgi bulunmamaktadır (Tarihçe (t.y), www.amasyakulturturizm.gov.tr).
Kısa süren Med
egemenliğinden sonra Amasya, M. Ö. 547/46 tarihinde Pers İmparatorluğunun
kurucusu Kyros’un Lidya kralı Kroisos’u yenmesi üzerine Anadolu’nun büyük
çoğunluğu gibi Pers idaresi altında kalmıştır. Persler, fetihler yoluyla egemen
oldukları yerleri toplam yirmi satraplık halinde taksim
ederek buralara birer genel vali atamışlardır. Bu genel valiler, tacın
muhafızı anlamına gelen satrap sözcüğü ile adlandırılıyordu. Bu
dönemde Amasya yaklaşık iki yüz elli yıl boyunca Kapadokya
Satraplığı olarak bilinen bölgenin doğu sınırları içerisinde
kalmıştır. Bu dönemde, Sardes’ten başlayan ve Susa’da son bulan kral
yolu güzergahının belli bir kısmı Amasya’nın da içinde bulunduğu
Yeşilırmak ovasında geçmektedir. 15. yüzyılın başında Timur’un Anadolu’yu işgal etmesi
ve büyük yıkımlar yapmaya başladığı süreçte Amasya da Timur’un askerlerince
yedi ay boyunca kuşatılmıştır (Tarihçe
(t.y), www.amasyakulturturizm.gov.tr).
Yıldırım
Bayezid’in Ankara Savaşı'nda (1402) Timur’a yenilerek esir düşmesi ve
sonrasında şehzadeleri arasında meydana gelen taht kavgaları üzerine, Fetret
Devri olarak bilinen bu dağılma sürecinde Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan
ve bunda da başarılı olan Çelebi Sultan Mehmet, bu mücadele yıllarında
Amasya’yı kendisine merkez edinmiştir (Osmanlı
dönemi (t.y), www.amasya.bel.tr).
Amasya,
Osmanlı İmparatorluğu tarihinde önemli olan bir antlaşmaya da tarihi mekan
olmuştur. 1555 yılı nisan ayı sonunda yapılmış olan ve tarihte Amasya
Antlaşması olarak bilinen bu antlaşma İran-Safevî Hanedanıyla yapılmış ilk ve
önemli antlaşmalardan biridir. Bu sırada Kanunî Sultan Süleyman Amasya’da
ikamet etmektedir (Osmanlı
dönemi (t.y), www.amasya.bel.tr).
Osmanlı tarihine yön veren bir çok
şehzadenin Amasya’da yetişerek görev yapmış olması nedeniyledir ki, Amasya
Osmanlı tarihinde “şehzadeler şehri” olarak tanınmıştır. Bu şehzadeler
arasında; Çelebi Sultan Mehmet, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezid
gibi sonradan padişah olanlar da vardır. Ayrıca, Amasya’da görev yapmış ve
burada ölmüş bazı şehzadeler de bilinmektedir (Osmanlı
dönemi (t.y), www.amasya.bel.tr).
Osmanlılar tarafından fethedildiği
tarihten itibaren şehzadelerin tahtgâhı olan Amasya , Şehzade Bayezid’in 1559
tarihinde İran’a firar etmesinden sonra şehzade (çelebi sultan) sancaklığından
çıkarılmış ve bu tarihten sonra Amasya’da hiçbir şehzade görevde bulunmamıştır (Osmanlı dönemi (t.y), www.amasya.bel.tr).
Amasya; 183 yıl devletin başına “Padişah” yetiştirdi. Çok sayıda şehzade
Amasya’da dünyaya geldi. İlk eğitim ve devlet yönetimini burada öğrendiler. Bir
nevi devlet yönetiminde stajlarını bu topraklarda yaptılar.Amasya’da 12 şehzade
“Sancakbeyi” olarak görev yaptı. Bunlardan 6’sı padişah olarak tahta
çıktı. Osmanlı
şehzadelerinin ilk eğitim ve valilik yaptıkları daha sonra da devletin
başına “padişah” olarak geçmeleri ayrı bir değer
taşır. Bunun için kent “Şehzadeler Şehri” olarak
anılmaktadır (Osmanlı
dönemi (t.y), www.amasya.bel.tr).
Amasya’nın bu unvanı almasındaki özelliği nedir?
Osmanlı, Anadolu’da ele
geçirdiği topraklar üzerinde icabına göre güney, doğu ve batıda elde ettiği
mühim şehir ve kasabalarda ihtiyaç üzerine birer mevkii üs yaparak
kuvvetlendirmiştir. Kendi şehzadelerinden birini vali yapmak suretiyle de o
mevkii ilhak ettiklerini göstermiştir. Bu şehirler doğuda Amasya, batıda Manisa
ve güneyde Konya olmak üzere üç şehir “Sancak” yapılmıştır. Bu
üç sancak padişahların üç oğluna verilmiştir. İşte bu
şehirlerarasında ilk üç içerisinde yer alan Amasya, diğer sancaklardan
ayrıcalık duruma gelmişti. Devletin doğu sınırı ‘serhat şehri’
olma özelliğine sahipti. Osmanlının sınırlarının genişlemesi ile serhat şehri
olmasının dışında kalması bu özelliğini bozmadı. Bu sefer kültür birikimi ve
stratejik konumu öne çıktı. Amasya, Osmanlı öncesinde de Bey Şehriydi. Amasya
Beyliği’nin merkeziydi. Selçuklu döneminde önemli bir kentti. Sultan şehriydi.
Eğitim yuvasıydı. Bugünkü üniversite ayarında medreselerin, tıp fakültesi
derecesinde hastanesi ile, güzel sanatların verildiği derslerle, askeri ve
coğrafi açıdan stratejik konumu ile Amasya farklı bir şehir özelliğine
kavuşturmuştu. Bu özellikleriyle de farklılığını yüzyıllarca yıl korumuştur (Şehzadeler (t.y), www.amasya.bel.tr).
Amasya’yı fetheden Osmanlı, gelenekleri doğrultusunda beyliklerden
ele geçirdikleri sınır şehrini “Sancak” yapar ve buraya padişahın oğlunu
muazzam bir güç ile gönderirlerdi. Bundan dolayı şehzadeler “Sancakbeyi” olarak
atandığı zaman Devletin Merkezi yönetiminin küçük bir numunesi şehirde kurulmuş
oluyordu. Şehzade ile birlikte Vezir makamında lala, nişancı, defterdar,
reis’ül küttab, çavuşbaşı, kapucular kethüdası, divan kâtibi bulunur ve
bunlardan başka tabip, cerrah, göz hekimi, kapucubaşı, emir-i alem, imir-i ahur
ile şehzadenin hocası, matbah emini, arpa emini, çeşnigir başı, çeşnigirler,
divan çavuşları, sipahiler, silahdarlar, ulufeciler, asker ve ağalar, çadır
mehterleri, ruznameci ile birlikte imam ve müezzine kadar pek çok maaşlı memur
“sancak” ta görev yapmak üzere şehzade ile birlikte şehre
yerleşmekteydi.Böylesi muazzam bir kadro ile şehre yerleşen şehzade, kendine
ait olan topraklarda tam bir devlet idaresini yerine getirmişlerdir. Amasya
Sancağına bağlı olan mülkten görevli memurlar maharetiyle vergileri topladılar.
Devletin ihtiyaç duyduğu askeri barındırdılar. Savaş çıkması halinde
mahiyetindeki askeri güç ile birlikte padişahın yanında yer aldılar (Şehzadeler (t.y), www.amasya.bel.tr).
Yorumlar
Yorum Gönder